Danıştay 5. Dairesi, subay olan davacının yine subay olan eşi hakkında FETÖ/PDY'nin Devlete ve anayasal düzene karşı gerçekleştirdiği darbe teşebbüsünde icrai eylemlerde bulunduğu yönünde tespitlere yer verilmesi nedeniyle, davacının yürüttüğü görevin önemi ve gerektirdiği nitelikler ile eşi hakkındaki söz konusu tespitlerin vasıf ve mahiyeti birlikte değerlendirildiğinde, eşine ilişkin söz konusu tespitlerin davacının kamu görevinden çıkarılmasını gerektirir nitelikte olduğu sonucuna varıldığından, davacının kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına karar verdi.

Askerlik mesleğinin önemi

Devlete ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı olarak FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı veya irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmasının; Anayasal düzenin, milli iradenin, hukuk devletinin, demokrasinin ve temel hak ve hürriyetlerin korunması, anılan örgütçe gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün tamamen sonlandırılması, buna benzer bir müdahale girişiminin yeniden yaşanmaması, terörle mücadelenin daha etkin bir şekilde sürdürülebilmesi amacıyla başvurulan zorunlu bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşılmakta olup, söz konusu tedbirin, yüksek derecede düzen ve disiplin ile emir ve direktiflere mutlak itaat gerektiren askerlik mesleğini ifa eden ve ülkenin güvenliği ile savunmasından sorumlu olan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli açısından Devlete sadakatlerinden en ufak bir kuşku dahi duyulmamasını temin edecek şekilde uygulanması gerekmektedir.

İdarenin bazı kamu görevlileri açısından daha geniş takdir yetkisi vardır

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kişilere tanınan temel hak ve özgürlüklerin, kamu görevinin yerine getirilmesi sırasında devletin geniş takdir yetkisiyle sınırlandırılabileceğini, ayrıca bazı kamu görevlileri açısından, özellikle üst düzey yetkililer, silah kullanma yetkisini haiz kamu görevlileri, hakimler, savcılar ve istihbari faaliyette bulunan veya ülkenin güvenliği için kritik öneme sahip kurumlarda çalışan kamu görevlileri yönünden daha geniş ve takdir yetkisine dayalı sınırlamalar getirilebileceğini kabul etmektedir

T.C.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 2018/2751
Karar No: 2022/6441

İSTEMİN ÖZETİ:

Kara Kuvvetleri Komutanlığı 45. Bakım Merkez Komutanlığında bakım subayı olarak görev yapan davacının, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin Milli Savunma Bakanlığının 29/08/2016 tarih ve 2016/76 sayılı işleminin iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen Ankara 11. İdare Mahkemesinin 04/10/2017 tarih ve E:2017/2103, K:2017/3074 sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin Ankara Bölge İdari Dava Daireleri Kararları Beşinci Daire İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesinin 14/02/2018 tarih ve E:2018/45, K:2018/263 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Temyiz İsteminde Bulunan Davacının İddialarının Özeti:

Darbe olduğundan habersiz bir şekilde hizmete yönelik emirleri yerine getiren subay olan abisinin tutukluluğu gerekçe gösterilerek verilen kararın suç ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırılık teşkil ettiği, abisi hakkında yürütülen ceza yargılamasının devam ettiği, ByLock kullanıcısı olmadığı, örgütle iltisak ve irtibatını gösteren somut hiçbir delil bulunmadığı, savunma hakkı tanınmadan ve soruşturma yürütülmeden tesis edilen dava konusu işlemin açıkça hukuka aykırı olduğu, masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddia edilmektedir.

Davalı İdarenin Savunmasının Özeti:

Bölge İdare Mahkemesi kararında usul ve esas bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

CHP'li Vekil: Hastane Temiz değil, doktor eksik... CHP'li Vekil: Hastane Temiz değil, doktor eksik...

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi:

Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçeli olarak onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kara Kuvvetleri Komutanlığı 45. Bakım Merkez Komutanlığında bakım subayı olarak görev yapan davacı tarafından, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğunun değerlendirildiğinden bahisle kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin Mili Savunma Bakanlığının 29/08/2018 tarih ve 2016/76 sayılı işleminin iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Anayasa'nın 129. maddesinin 1. fıkrasında, "Memurlar ve diğer kamu görevlileri, Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler." hükmü yer almaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Sadakat" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında, "Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar..." hükmüne; "Tarafsızlık ve devlete bağlılık" başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrasında, "Devlet memurları, her durumda devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan, Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM, "demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu" belirtmektedir (Sidabras ve Dziautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM'e göre "kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır." (Sidabras ve Dziautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Zickus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan; 4. maddesinde ise bunlar dışındaki tüm kamu personelinden (işçiler dahil) "terör örgütlerine veya MGK'ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara" üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir.
667 sayılı KHK'nın 4. maddesi uyarınca meslekten veya kamu görevinden çıkarma, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak, terör örgütlerinin ve milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran "olağanüstü tedbir" niteliğindedir.
Söz konusu tedbirin uygulanabilmesi için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kamu görevlisi arasında bağ kurulması aranmamış; MGK'ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen "yapı", "oluşum" veya "gruplar" ile bağ kurulması yeterli görülmüştür. Ayrıca, maddeye göre meslekten veya kamu görevinden çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba "üyelik" veya "mensubiyet" şeklinde olması zorunlu olmayıp terör örgütüne, "iltisak" ya da "irtibat" şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan, terör örgütleri veya MGK'ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile kamu görevlileri arasındaki bağın "sübut" derecesinde ortaya koyulması aranmamıştır. Böyle bir bağın idarece "değerlendirilmesi" yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme ise kurumların yetkili organlarında oluşacak "kanaati" ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kamu görevinde kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir ve bu değerlendirme yapılırken, yetkili organları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir. Zira, anılan maddede, idarece bu kanaate varılabilmesi için belli bir tür delile dayanma zorunluluğu öngörülmemiş, bu kanaatin hangi hususlara dayanılarak oluşacağı idarenin takdirine bırakılmıştır.
Nitekim, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkarılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca verilen 04/08/2016 tarih ve E:2016/6, K:2016/12 sayılı kararda da olağanüstü hal KHK'ları uyarınca tesis edilen kamu görevinden çıkarma tedbirine ilişkin yukarıda belirtilen uygulama koşulları aynen benimsenmiş bulunmaktadır.
UYAP kayıtlarının ve dava dosyasının incelenmesinden; Kara Kuvvetleri Komutanlığı 45. Bakım Merkez Komutanlığında bakım subayı olarak görev yapan davacının 15 Temmuz 2016 tarihinde Kara Harp Okulunda üsteğmen rütbesinde Anafartalar Taburu 4. Bölük takım komutanı olarak görev yapan eşi . hakkında yürütülen ceza yargılaması neticesinde, Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/06/2019 tarih ve E:2017/115, K:2019/306 sayılı kararında; "...KHO da yaşanan darbeye yönelik icrai hareketler ayrıntılı şekilde anlatılmış bu anlatımlar ve beyanlara göre sanığın Bozpark alanında yapılan darbe açıklamasına vakıf olmasına ve bu açıklamaların içerine göre de okulun darbe yanlısı olduğunu, okulun emir komutasının ele geçirildiğini bildiği ve verilen emirlerin de bu kapsamda darbe girişimine yönelik kanunsuz emirler olduğunu anlamasına rağmen (bilme ve anlama hususları yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.) silahlı ve mühimmatlı bir şekilde okula dışarıdan darbe girişimini engellemeye gelebilecek olan unsurlara karşı durmak ve içeride darbe faaliyetlerinin yürütülmesini sağlamak için nizamiyeleri kontrol altına alınmasına yönelik icrai eylemde bulunduğu, Celal Dora alanından yapılan sevkiyatların darbeye yönelik olduğunu bilmediğini savunsa da genel anlatım ve kabul kısmında Genel Kurmaya gönderilenlerin yazışmalarından onlara da darbe açıklaması yapıldığı, açıklamanın içeriğinden de okulun darbe yanlısı olduğunu bildikleri bu anlatımdan sanığın sevkiyatlar esnasında orada olduğu bu hususları bilmemesinin hayatın olağan akışına ve askeri tecrübesine de uygun düşmediği, bu suretle darbeye yönelik icrai hareketleri diğer sanıklarla fikir ve eylem birliği içerisinde işlediği... sanığın ankesörle/sabit numaralardan arandığı, kendisi gibi askeri personelin de ardışık aramasının bulunduğu, ayrıca bu aramaların bazısında örgüt mensuplarının arama yaparken gizliliği sağlamak için aramadan önce ve sonra geçersiz numaraları çevirme şeklindeki uygulamayı da yaptıkları görülmüştür..." tespitlerine yer verildiği ve netice itibarıyla Anayasa'yı İhlal suçundan müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği görülmüştür.
Yukarıda anılan mevzuat, karar ve tespitler uyarınca; Devlete ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı olarak FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı veya irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmasının; Anayasal düzenin, milli iradenin, hukuk devletinin, demokrasinin ve temel hak ve hürriyetlerin korunması, anılan örgütçe gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün tamamen sonlandırılması, buna benzer bir müdahale girişiminin yeniden yaşanmaması, terörle mücadelenin daha etkin bir şekilde sürdürülebilmesi amacıyla başvurulan zorunlu bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşılmakta olup, söz konusu tedbirin, yüksek derecede düzen ve disiplin ile emir ve direktiflere mutlak itaat gerektiren askerlik mesleğini ifa eden ve ülkenin güvenliği ile savunmasından sorumlu olan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli açısından Devlete sadakatlerinden en ufak bir kuşku dahi duyulmamasını temin edecek şekilde uygulanması gerekmektedir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kişilere tanınan temel hak ve özgürlüklerin, kamu görevinin yerine getirilmesi sırasında devletin geniş takdir yetkisiyle sınırlandırılabileceğini, ayrıca bazı kamu görevlileri açısından, özellikle üst düzey yetkililer, silah kullanma yetkisini haiz kamu görevlileri, hakimler, savcılar ve istihbari faaliyette bulunan veya ülkenin güvenliği için kritik öneme sahip kurumlarda çalışan kamu görevlileri yönünden daha geniş ve takdir yetkisine dayalı sınırlamalar getirilebileceğini kabul etmektedir. Bu kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ilişkin başvurularda, devletin egemenlik yetkilerini doğrudan veya dolaylı olarak kullanan veya kamu otoritelerinin genel menfaatini korumaktan sorumlu, devlete özel bir sadakat ilişkisiyle bağlı olan asker ve polis gibi görevliler yönünden özlük ve parasal haklar dışında sözleşmenin tarafı olan devletin daha geniş yetkilere sahip olduğu hususunun vurgulandığı görülmektedir. (Vilho Eskelinen ve Diğerleri/Finlandiya, B. No: 63235/00, 19/04/2007).
Bu durumda, yukarıda yer verilen Ceza Mahkemesi kararında davacının eşi hakkında FETÖ/PDY'nin Devlete ve Anayasal düzene karşı gerçekleştirdiği darbe teşebbüsünde icrai eylemlerde bulunduğu yönünde tespitlere yer verildiği görüldüğünden, davacının yürüttüğü görevin önemi ve gerektirdiği nitelikler ile eşi hakkındaki söz konusu tespitlerin vasıf ve mahiyeti birlikte değerlendirildiğinde, eşine ilişkin söz konusu tespitlerin davacının kamu görevinden çıkarılmasını gerektirir nitelikte olduğu sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu kararda sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddi ile Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesinin 14/02/2018 tarih ve E:2018/45, K:2018/263 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de belirtilen İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın kararı veren ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, 10/10/2022 tarihinde, oybirliğiyle, kesin olarak karar verildi.

memurlar.net