Türkiye’de uzun süredir artış eğiliminde olan özel hastanelere başvuru oranlarında belirgin bir düşüş görülüyor. 2012 yılında yaklaşık 87.9 milyon olan özel hastane başvurusu, 2023’te 68.5 milyon düzeyine geriledi. Ayrıca, genel sağlık sigortası (GSS) kapsamında özel hastanelere yapılan başvurular 2010’daki yaklaşık 71 milyon düzeyinden 2024 sonunda 66 milyon seviyesine düştü. Uzmanlar, ekonomik kriz ile birlikte orta sınıfın sağlık hizmetlerine erişiminin daraldığını, sistemin ise yalnızca ödeme gücü olanlar için çalışır hale geldiğini belirtiyor.
‘İLAVE ÜCRET’ SARSIYOR
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Özel Hekimlik Kolu Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Güray Kılıç, ekonomik koşullardaki bozulmanın özel hastanelere yönelimi ciddi şekilde azalttığını vurgularak “Bir dönem kamu hastanelerinde randevu bulamayan hastalar özel hastanelere geçiyordu. Gelirlerdeki düşüşle birlikte artık bu imkân azaldı. Orta sınıf, özel hastanedeki ücretleri karşılayamaz hale geldi” dedi.
Özellikle özel hastanelerin büyük bölümünün yabancı hastalar ve özel sağlık sigortasına sahip kişilerden oluşan bir hasta profiline yöneldiğini belirten Kılıç, GSS kapsamındaki yurttaşların özel hastanelere erişiminin sınırlı olduğunu ifade etti.
Kılıç, özel hastanelerde süregelen ve yasa ile sınırlandırılmış olan “ilave ücret” uygulamasının fiilen kontrol edilemez bir hal almış durumda olduğunu söyleyerek “Yasaya göre, özel hastaneler GSS kapsamında sundukları hizmetlerde, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)- Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatlarının en fazla iki katını talep edebilir. Ancak ‘SUT fiyatlarının düşük olması nedeniyle’ bu sınırın sistematik olarak aşıldığına dikkat çekiliyor. Denetimler yetersiz, yaptırımlar caydırıcı değil. Özel hastaneler bu riski gider kalemi olarak görüp hastalardan çok daha yüksek ücretler alıyorlar” ifadelerini kullandı.
‘SAĞLIK SİSTEMİ TIKANDI’
Özel sektöre erişimin daralmasıyla birlikte, kamu hastanelerine başvuru yükünün yeniden arttığını ifade eden Kılıç, “Şu anda kamu hastanelerine yapılan başvuruların önemli bir kısmı acil servislerden geliyor. Bu durum, kronik hastalıkları ya da ciddi cerrahi işlemleri acil servis ortamında çözemez hale getiriyor” diye konuştu.
Kılıç, yaşanan durumu literatürde “medikal yoksulluk” olarak tanımlandığını ifade etti. Bu terimin insanların ciddi sağlık sorunlarını tedavi edebilmek için varlıklarını satmak zorunda kaldığı ya da tedaviye hiç ulaşamadığı bir durumu ifade ettiğine değinen Kılıç, “Türkiye’de artık kanser ameliyatlarını, kalpdamar tedavilerini karşılama kapasitesi olmayanlar var. Kamu hastanelerinde sıra bulamıyor, özel hastaneye gidemiyor. Şu anda birçok insan evinde hayatını kaybediyor olabilir. Bu tablo, sağlık sistemimizin tıkandığını net biçimde gösteriyor” dedi.
Yaşanan krizin yalnızca ekonomik nedenlerle açıklanamayacağını ifade eden Kılıç sistemin yapısının da bu krizi derinleştirdiğini söyledi. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin ve koruyucu sağlık politikalarının zayıf kalmasının hastaların doğrudan ikinci-üçüncü basamağa yönelmesine yol açtığını dile getiren Kılıç, “Bu durum hem kamu kaynaklarının verimsiz kullanılmasına hem de gereksiz yoğunluk yaratılmasına neden oluyor. Sağlık sistemi, korunması gereken bir hak olmaktan çıkarak artık tüketilecek bir hizmet haline dönüştü. Ödeme gücü olan erişiyor, olmayan kalıyor. Bu durum neoliberal sağlık politikalarının Türkiye’deki somut yansıması” ifadelerini kullandı
Damla POLAT




