Her yönetici dünyaya nasıl geldiğini ve nasıl gideceğini bilmelidir

Gelmiş geçmiş en başarılı devlet adamlarının hayatları incelendiğinde öyle çok fazla hırsa kapılmaya gerek olmadığı ve hepsinin aynı sona doğru koşarak gittiği görülecektir. İster büyük İskender’in hayatını inceleyin isterseniz Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını inceleyin ikisinde de iki temel özelliğin göze çarptığını göreceksiniz. Her ikisi de döneminin zirve isimleri olup, bunların dünyaya gelişleri ve dünyadan gidişlerinin hemen hemen aynı olduğu görülecektir. Her ikisi de dünyaya elbisesiz geldi ve elbisesiz gitti. Yani dünyadan giderken hiçbir servet götüremediler. Ancak, her ikisi de geride olumlu veya olumsuz birçok iz bıraktı. Bunlar gibi burada başka lider isimleri de sıralayabiliriz.

Bu zirve isimlerin son durumlarını bilen yöneticilerin yanlış işlere tevessül etmesi mümkün olabilir mi? Normal şartlarda olmaması lazım. Peki uygulamada bunca sapmanın sebebi nedir? Midesinden daha fazla yeme imkanı olmayan birçok yöneticinin hakları olmadığı halde yanlış işlere tevessül etmesini nasıl izah edeceğiz? Birçok yöneticinin şereflerini ayaklar altına alma pahasına yılan gibi kıvrılmasını nasıl ve neyle izah edeceğiz?

Her yönetici “merhumu veya merhumeyi nasıl bilirdiniz” sorusunu unutmamalıdır

Her nesnenin bir sonu olduğu gibi insan hayatının da bir sonu vardır. Hele hele belirli bir yaştan sonra hem kendisi hem de çevresi işin bir an önce bitmesini arzular hale gelmektedir. İnsan hayatının sonu olur da yöneticiliğin sonu olmaz mı? Nice kudretli yöneticilerin duvarlardaki resimlerini gördükçe vay be kimler gelmiş kimler gitmiş demekten kendinizi alamazsınız.

İşte bu pencereden bakarak örnek bir hayat yaşamanın ve adam gibi adamdı dedirtmenin yolunu bulmak zorundayız. Hey hat, ne yazık ki adam gibi adam sayısı kamu kurumlarında mumla aranır olmaya başladı.

Düşünün ki uzun süre yöneticilik yaptınız. Araç saltanatını veya makam saltanatını sindire sindire yaşadınız. Hatta hızınızı alamayıp ailenize de bu saltanatı yaşattınız. Sonra ne olacak? İnsan bir süre sonra buna da alışır ve daha fazlasını ister. Daha sonra ne olacak? Bir de bakmışsınız ki ölüm gibi yöneticilikte geçip gitmiş. Ne makam saltanatı ne de araç saltanatı kalmış. Peki bunca fakir fukaranın alın teriyle toplanan kamu kaynağını bu şekilde harcamak hiç vicdanınızı sızlatmayacak mı? Hadi Allah’tan korkmuyorsunuz, peki çöpten yiyecek toplayan garibanlara rastladığınız da hiç mi utanmazsınız? Sizin yapacağınız her yanlışın çöpten yiyecek toplayan insan sayısını arttıracağını hiç mi düşünmezsiniz?

Gelelim yolun sonuna. Musalla taşına konuldunuz. Sizinle birlikte çalışan, sizi seven veya sevmeyenlerin son yolculuğunuza eşlik ettiğini düşünün. Sizi sevenler belki yanlışlarınızı hatırlamak istemeyebilirler. Ancak, bir de sevmeyenler ya da hayatta iken mobbing uyguladıklarınız, hatalarınıza şahitlik yapanlar sizi uğurlamaya geldiler. İster istemez akıllarına bazı olumsuzluklar düşecektir. “Merhum biraz makam araçlarına düşkündü, hani makam odasının da gösterişli olmasını pek severdi”, “Aslında kötülüğünden değil de itibardan tasarruf edilmez ilkesine pek düşkün olduğu için bu tür şeyler yapmıştı” gibi birçok olumsuzluk akıllara düşecektir.

Hatta “Şimdi sırası değil ama merhuma pek çok hediye de gelirdi. Herhalde hediyeleşmek sünnet olduğu için bunu yapıyordu. Belki biz sadece ona gelenleri gördük, belki o da hediye veriyordur da biz göremedik. Merhum gösteriş olmasın diye verdiği hediyeleri aleni vermemiş de olabilir. Ama arabasının bagacının sürekli hediyelerle dolu olduğunu görmedik kalmadı” gibi olumsuzluklar da akıllara gelebilir.

Yine “Belki sırası değil ama, merhumun müteahhitlerle de arası çok iyiydi. Hata aramayı hiç sevmediği için bunların hatalı işlerinin görülmemesine çok dikkat ederdi. Her daim iyi niyetle hatalı işlerinin münasip bir şekilde kapatılmasına çok dikkat eder hatta teknik elemanları çok sıkıştırırdı. Günahını almayalım ama müteahhidin birisi maliyetine bir daire vermek için çok ısrar etmesine rağmen kabul etmemiş az da olsa kar ilave ederek binayı kabul etmişti” gibi olumsuzluklar da akıllara gelebilir.

Bu olumsuzları uzatabiliriz ama gerek olmadığını düşünüyoruz. Sakın ola ki “Merhumu veya merhumeyi nasıl bilirdiniz” sorusunu unutmayın. Bu soru yöneticiler için daha anlamlı oluyor. Çünkü, Peygamber Efendimiz “Hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf insan arasında adil yöneticiyi” boşuna saymamıştır.

Özetin özeti ise sonunu düşünen yanlış yapmaz

Yukarıda uzun uzun anlatmaya çalıştığımızın özeti ise, acı sonu bilen bir yöneticinin hiçbir fırıldaklığa tevessül etmeyeceğidir. Unutmayın gök kubbenin altında hiçbir şey gizli kalmaz. En kötü ihtimalle kendinizden saklayamazsınız. Bunun için siz siz olun hem kendi şerefinizi hem de çoluk çocuğunuzun şerefini düşünerek kursağınıza haram lokma girmemesine dikkat edin. Ben yemiyorum diyerek birilerinin devlet malına musallat olmasına engel olmamanın mazeretine sakın sığınmayın. Yani yüksek ökçeleri giyerek görmemenin, duymamanın, bilmemenin mazeretine kendinizi inandırmayın. Bu durum kafanızı kuma sokmaktan öte anlam ifade etmez.

Unutmayın kalp her zaman doğruya işaret eder. Yaptıklarınız yanlışsa kalbiniz daralır, içiniz sıkışır. Şayet ne kadar yanlış yaparsanız yapın kalpte sıkışma olmuyorsa biliniz ki vakit çok geç. Daha fazla vakit kaybetmen acilen Davut (A.S.) tövbesine koşunuz. Yoksa acı sonunuza hiçbir şey çözüm olamaz. Ben kısa anlattım siz hem örnekleri çoğaltın hem de uzun uzun düşünün

Ahmet ÜNLÜ/YENİ ŞAFAK

Editör: TE Bilisim