Yenidoğan çetesi davasında kaşesi kullanılan ve tutuksuz yargılanan doktor Şeyhmus Çelik Sistem bozuk dedi. Duruşma yarın 09.30’da devam edecek.

Fotoğraf: @melikessahin / X

47 sanığın yargılandığı dava tutuksuz yargılanan sanıkların savunmalarıyla devam ediyor.

Bakırköy 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tutuksuz sanık hemşire Ceren Hatice Kırım, 12 senedir yenidoğan yoğun bakımda çalıştığını, yaklaşık 5 yıldır da sorumlu hemşire olduğunu söyledi.

Kırım, tutuklu sanık İlker Gönen’le arşivden dosya çıkarmasıyla ilgili “Kendisi diğer hastanede olan denetimle ilgili bir şey söylemiş. Arşivden dosya çıkarmayla ilgili bilgim yok” savunmasını yaptı.

‘Emeğimin karşılığı olarak düşündüm’

Maaşını hastaneden aldığını iddia eden Kırım “Bana Medisense’den gönderilen bir ücret vardı. Yenidoğan ünitesinden uzun yıllar çalıştığım için geliyordu. Kaynağını sorgulamadım. Bunu mesai ödemesi olarak alıyordum. Beşte biten mesaimden 10 gibi çıkıyordum. Eve toplu taşımayla gitmiyordum. Taksiyle gidiyordum. Bu emeğin karşılığı olarak düşünüyorum” dedi.

‘Paraları isteyerek göndermedim’

Kırım “Sana şirketten gelen paraları kendin mi alıyordun yoksa dağıtıyor muydun?” sorusu üzerine şunları söyledi:

“Fırat Sarı’nın sekreteri istifa etmişti. Bir süre onun işini yapmamı istedi ama isteyerek yapmadım. Kendisinin istediği kişilere paraları gönderdim. Gelen her paranın çıkışı oldu. Maddi menfaatim yok. Benim üzerime bir hattım vardı, çıkarıp Fırat Sarı’ya vermiştim. Kullanıp kullanmadığını bilmiyorum. Daha sonra hattı kapattım.”

‘Kamuyu bilerek ve isteyerek dolandırmam hayatın olağan akışına aykırı’

Tutuksuz sanıklardan Medilife Beylikdüzü Hastanesi’nin başhekimi Ahmet Atilla Yılmaz’sa suçlamaları reddetti.

Eski CHP’li Meclis Üyesi ve İBB Sağlık ve Salgın Hastalıklar Komisyonu Başkanı da olan Yılmaz “Emekli olduktan sonra da Beylikdüzü Medilife Hastanesi’nde genel cerrah ve başhekim olarak başladım, taa ki hastanemiz kapanıncaya kadar. Kamuyu bilerek ve isteyerek dolandırmam bence hayatın olağan akışına aykırı” dedi.

Başhekimin görevinin Sağlık Bakanlığı’nın tanımında hastaneyi yönetmek olduğunu anlatan Yılmaz, bu kişinin ciro arttırmak gibi kaygısının olamayacağını söyledi.

Yılmaz “Çok şükür ki bu iddianamede bebeklerin vefatından suçlanmıyorum. Dört kız çocuğu babası olarak böyle bir suçlama iyi ki de yok” dedi.

Bebeklerin vefat oranlarının standartların altında olduğunu kaydeden Yılmaz ‘kendileri yüzünden çok sayıda sağlık çalışanın içinde bulunduğu duruma ve onlara bakışlara üzüldüğünü’ belirtti.

Mahkeme başkanı “Sevklerle ilgili bilgin var mı?” diye sordu. Yılmaz “Bu davadan sonra baktım gerçekten. Yenidoğanın yüzde 75’i bizim kendi hastanemizde olan doğum. Dışarıdan çok sevk gelmiyor” yanıtını verdi.

Medisense şirketiyle resmi bir anlaşmaların olmadığını bildiğini savunan Yılmaz, ödemelerin kesinlikle başhekimlik ve yönetim dışında olduğunu düşündüğünü anlattı.

Altı aylık Michelle Nwandı Opara bebeğin durumunu hekimin yakından takip ettiğini iddia eden Yılmaz “Çocuğun bir yerde bakılması gerektiği için mecburen yenidoğana aldık. Aslında oraya göre çocuk büyüktü. Burada da takibi yapıldı. Başka bir hastaneye sevk olması gerekiyordu. Ancak yoğun bakımı olmadığı için çocuğu yenidoğan yoğun bakıma almak zorunda kaldık” dedi.

‘Bunun muhatabı başhekim değil’

Duruşma savcısı “Fırat Sarı’nın şirketiyle resmi bir anlaşma yoksa para çıkışını nasıl açıklıyorsunuz?” diye sordu. Yılmaz “Resmi anlaşma olmadığını biliyorum. Denetim daha çok vergi usulü gibi bir şeydir. Bunun muhatabı başhekim değildir” yanıtını verdi.

Yılmaz maaşını şirket üzerinden resmi olarak aldığını, ödemelerin ekibin yaptığı işe göre değiştiğini kaydetti.

Yenidoğan servislerinin daha sıkı denetlenmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz “Kendi yaptığımız denetimlerde de eksikleri tespit ederiz. Hemşirelik hizmetlerinde çok eğitimler ve denetlemeler yapılırdı” dedi.

‘Opara bebek için günlük 20 bin lira alınacağını bizzat duymadım’

Tutuksuz sanık Ayşe Gizem Büyükköleş’se ifadelerini düzeltmek istediğini söyledi.

Tutuklu sanıklardan Tuğçe Toptemel’in Michelle Nwandı Opara bebeğin büyük olduğu için yenidoğan servisinde bulunmasını istemediğini öne süren Büyükköleş, tutuklu hemşire Hakan Doğukan Taşçı’nın bunu kabul ettiğini, Fırat Sarı’nın da bunda onayının olduğunu duyduğunu iddia etti.

Bebeğin hastanede yattığı sürede günlük 20 bin lira alınacağını bizzat kulağıyla duymadığını savunan Büyükköleş, şunları söyledi:

“Opara bebek bize teslim edilirken, hastanın durumunun iyi olduğu söylendi. Başındaki ilaçları benim gibi bir hemşirenin hazırlama zorunluluğu yok. İlaçlar gündüz mesaisi tarafından hazırlanmıştı. Bebek stabil devam etti. Sabah 06.00-07.00 civarında Tuğçe Toptemel’e bebek büyük olduğu için bakıma birlikte geçmek istediğimi söyledim. Opara bebeğin bakımından sonra diğer bebeklere geçtim.

‘Doğukan Taşçı ‘Bebeğe hiçbir şey yapmayın’ dedi ama Tuğçe CPR işlemine başladı’

Daha sonra Tuğçe bebeğin başındaki cihaz öttüğü için bizi çağırdı. Benden stetoskop alıp bebeği dinledi. Tuğçe, Doğukan’ı aradı. Doğukan’ın doktora haber vereceğini düşündüm. Doğukan bebeğin kan şekerine bakmamızı istedi. Doğukan Taşçı ‘Bebeğe hiçbir şey yapmayın’ dedi ama Tuğçe CPR işlemine başladı. Bunu üzün süre yapmadı çünkü sorumlusu yapmaması gerektiğini söyledi.”

Büyükköleş görevinin sadece hastaların bakımını ve beslenmesini yapmak olduğunu savundu: “O dönem sadece beş aylık bir hemşireydim. Bilgim çok kısıtlıydı. Ne benim ne Tuğçe Toptemel’in ihmalinin olmadığını düşünüyorum. Fırat Sarı’nın bende iletişim numarası yoktur. Maaşım asgari ücrettir.”

Hakimden tepki: Bu nasıl hastane yönetmek

Mahkeme başkanı, Büyükköleş’in sorulara “Bilmiyorum” şeklinde cevap vermesi üzerine “Hemşireye soruyorum ‘bilmiyorum’ diyor. Doktora soruyorum, yok. Başhekime soruyorum o dünyadan bir haber. Hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Bu nasıl hastane yönetmek” diyerek tepki gösterdi.

Ardından duruşmaya ara verildi.

Doğukan Taşçı’nın disiplinsizliklerini Fırat Sarı’ya söylememe rağmen hiçbir şey yapmadı

NTV‘nin aktardığına göre tutuksuz sanık Dr. Şeyhmus Çelik savunma yapmaya başladı:

“Ben 38 yıllık hekimim. Bu olayın ortaya çıkmasında emeği olanlara, savcıya teşekkür ederim. Hakan Doğukan hasta ailelerine ve 112’ye kendisini Dr. Şeyhmus olarak tanıtmış, bebekleri alıp para karşılığı başka hastaneye sevk etmiş.

Hakan Doğukan Taşçı için Fırat Sarı’yı aradım. Hep görevini ihmal etti, işini yapmadı. Aradığımda açmadı. Fırat Sarı bana hiçbir zaman düzenli ödeme yapmamıştır, hastaneden maaşımı aldım. Hakan Doğukan Taşçı’nın disiplinsizliklerini, servis düzenini bozduğunu Fırat Sarı’ya söylememe rağmen hiçbir şey yapmadı. Hayatımda hiçbir örgüt kurmadım, örgüte üye olmadım, örgütün dediklerini yapmadım.”

Çelik savunmasında suçlamalara tek tek yanıt verdi:

* (İhmal) Her gün vizit yapar, tedavilerini yapar, orderları verir imzalarım. Epikriz düzenlemem hemşirem tarafından yapılır.

* (Dolandırıcılık) Hiçbir kurumu dolandırmak için belge düzenlemedim.

* (Resmi belgede sahtecilik) Bunu yapmadım, yapmamı gerektiren hiçbir neden yok.

Çelik şöyle devam etti:

* (Serdarova bebek hakkında) Birinci hastanesinde çocuk kardiyolojisi olmadığını bildiği halde götürüp bebeği oraya bırakmışlar.

‘Aile fakir ama Taşçı ve Gök para almış, böyle bir vicdan’

* Bakıyoruz bebek Türkmenistanlı, sigorta yok, aile fakir, kalp ameliyatı olacak para yok ama Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök aileden para almış. Böyle bir vicdan işte.

* Bebeği ameliyat ettirecek yer bulamıyoruz. Tüm hastaneler para istiyor, ailede para yok. Bu sırada denetime geldiler. Söyledim orada yetkililere. Böyle bir hasta var ameliyat olmasa ölecek, sürekli bir ilaç var kullanması gerekiyor. “Kimse almıyor” dedim. “Ben iletirim sağlık müdürlüğüne” dedi, geri dönüş olmadı. Kimse almıyor bebeği…

‘Sürekli kullanması gereken ilacı kim kesti?’

* (Doktor da bebeğe ilaç verilmediğinden şüpheleniyo) Hemşirelere sormak lazım bebeğin sürekli kullanması gereken ilacı kim kesti?

* İlaç serumun içine katılıyor ve rengi değişmiyor. Yani serum mu verdiler, ilacı mı verdiler bilmiyorum.

Mahkeme başkanı bunun üzerine “Bunun sorumluluğu sende değil mi? Yani ben şimdi burada sanıkların savunmalarını alacağım sonra katibe soracağım kim konuştu, ne konuştu diye… Öyle olur mu o zaman ben ne iş yapıyorum?” diye sordu.

Mahkeme başkanının “Hakan Doğukan’ı tanıyor musun?” sorusuna sanık “Maalesef” yanıtını verdi.

‘Sistem bozuk’

Mahkeme başkanının “Senin adınla 112’ye konuştuklarını biliyor musun?” sorusuna sanık “Böyle bir şey mümkün mü?” karşılığını verdi.

Mahkeme başkanı yanıt üzerine “Bana mı soruyorsun, her gelen de bize soruyor. Sonra niye hiçbir şey anlaşılmıyor. Ben mi söyleyeceğim, kaç yıllık doktorsunuz, siz söyleyeceksiniz….” tepkisini gösterdi.

Sanık şöyle dedi: “Ben kendisine (Hakan Doğukan Taşçı) kendini doktor olarak tanıt demedim, öyle kendi kendine tanıtmış, sorumsuz işte.”

Mahkeme başkanının “Senin kaşeni kullanmışlar mı?” sorusu üzerine “Benim e-imzam ve kaşem oradaydı zaten. Benim hastaneyle iki saat anlaşmam olmasına rağmen tüm hastaları benim üzerime göstermişler” dedi.

Mahkeme başkanının “Niye kabul ettiniz?” sorusunaysa “Sistem bozuk…” yanıtını verdi.

Çelik şöyle devam etti:

* Ben epikrizleri kimlerin yazdığını bilmiyorum. Ama şirket sahibi Fırat Sarı “Epikrizleri biz yazacağız, doktorlar karışmayacak” dedi. Ben kabul etmedim, kontrol etmeden SGK’ya göndermedim. Ben epikriz yazmazdım. Benim klavyem de yok, not alırım, hemşire ya da sekreter en son taburcu ettiğimiz zaman toparlar sisteme girer.

Mahkeme başkanı “Koskoca doktor bir hemşireyi hastaneden gönderemediniz mi?” diye sorunca sanık, “Koskoca doktor özel hastanede geçerli değil, devlet hastanesinde geçerli. Ben Fırat Sarı’yı arıyorum telefonumu açmıyor. Tapelerde gördüm çok üzüldüm ben arıyorum açmıyor, Hakan Doğukan arıyor ‘Efendim, canım’ diye açıyor” dedi.

Memurlar için yapılan düzenleme görüşmeleri başladı Memurlar için yapılan düzenleme görüşmeleri başladı

‘Şeyhmus Çelik yalan söylüyor’

12’nci tutuksuz sanık sekreter Gözde Kul Yadigar yaptı.

Yadigar “Epikrizleri kesinlikle Dr. Seyhmus Çelik yazmıyordu. Fırat Sarı ile bu şekide anlaştıklarını söylüyordu” dedi.

Yadigar epikrizleri tutuklu sanıklardan hemşire Cansu Akyıldırım’ın yazdığını ifade etti:

* Yazdım Gözde diyordu, ben onu alıp kopyalıyordum.

* Şeyhmus Çelik 2-3 günde bir geliyordu. Cansu Hanım’la konuşup “Vizite gerek var mı?” diyordu, odasına gidiyordu.

* Ben maaşımı Birinci Hastanesi’nden alıyordum. Maddi menfaatim yoktu.

* Çarşafların (hemşire takip formu) yırtılıp atıldığını yenilerinin yazıldığını fark ettim. Ama dedim ki sakin ol sen ne yapabilirsin. İşimden olurum iki çocuğum var diye düşündüm, delil toplamaya başladım.

* Şeyhmus Çelik yalan söylüyor. Kendisi biliyordu epikrizinin yazıldığını, kaşesinin kullanıldığını. Epikrizleri Cansu’dan sonra Hasan Basri yazıyordu, yetiştiremiyorlardı.

* Basamakları yazıyorum, ertesi gün bir bakıyorum değişmiş. Doğukan “Boşver bir şey olmaz” diyor.

* Ay sonu bana da yenidoğan yoğun bakımın cirosunu soruyorlardı. Ben görebiliyordum sistemden.

* Hakan Doğukan ve Hasan Basri kendilerini doktor olarak tanıtırdı.

* Ben de iki çocuk annesiyim. Bebeklerle ilgili herhangi bir ihmal görmedim.

Sistemden epikrizlerin çıkarıldığını belirten Yadigar ‘eski hemşire takip formlarının yırtıldığını ve epikrize uygun olarak yenilerinin doldurulduğunu’ söyledi.

Duruşmanın 8’inci günü tamamlandı.

Dava yarın 09.30’da devam edecek. 

Yenidoğan davası | Eski bakanın hastanesi ‘daha iyi hizmet’ için Fırat Sarı’yla anlaşmış

Yenidoğan davası | Duruşma 26 Kasım’a ertelendi

Ne olmuştu?

İstanbul’da aralarında sağlıkçıların olduğu bir grubun bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddiasına ilişkin soruşturma başlatılmıştı.

Soruşturma İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne 27 Mart 2023’te CİMER’den gelen ihbar üzerine başlatılmıştı.

Çete 10 bebeğin ölümüyle suçlanırken, 19 hastane ve sağlık hizmeti şirketi ‘malen sorumlu’ olarak yer alıyor.

Bakırköy başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianameye göre çetenin elebaşı doktor Fırat Sarı’yken, örgütün sevk ve idaresini doktor İlker Gönen ve 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir yapıyor.

Görsel: AA

İddianameye göre çetenin esas amacı işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almaktı.

Kârın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyeleri arasında paylaşıldığı ifade ediliyor.

47 sanıktan 22’si tutuklu olarak yargılanıyor.

İstenen cezalar

Şüpheliler istenen cezalar şöyle:

  • Fırat Sarı ve İlker Gönen’in 10 kez ‘kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’, ‘nitelikli dolandırıcılık’, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma’ ve 11 kez uygulanmak üzere ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapis
  • Gıyasettin Mert Özdemir’e ‘kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’, ‘kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi’, ‘kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık’, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma’ ve ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis

Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları isteniyor.

Hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketlerinse kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep ediliyor.

Soruşturmada İstanbul’da dokuz, Tekirdağ Çorlu’daysa bir hastanenin ruhsatı iptal edilmişti.

Kaynak: rss