Rektörler üniversitelerine devletin genel bütçeden verdiği paranın dışında, üniversite imkanlarını kullanarak da bir bütçe oluşturabiliyor. Üniversiteyi aynı zamanda ticari bir işletme kurumuna da çeviren döner sermaye sistemi, rektörlerin elindeki en büyük güç. Ayrıca sözkonusu işletmelerin gelirlerinin pay edilmesi "Dağıtım Esasları Yönergesi" ile tamamen üniversite yönetimine ait.

Bünyesinde Tıp Fakültesi bulunan bir üniversitelerin gelirleri trilyonlarca lirayı bulabiliyor.

Doktorlar hemşireler ve sağlık çalışanları üniversite hastanelerinde döner sermaye azlığından şikayetçi iken sadece akademik ve idari konumundan dolayı en yüksek payı rektörler elde ediyor. Bazı üniversitelerde rektör tıp doktoru olmadığı halde döner sermayeyi en fazla alan kişi oluyor.

Üniversitenin emrinde çalışan diğer öğretim görevlilerinin aksine rektörler döner sermaye paylarını kendileri belirliyor ve aylık gelirlerini istedikleri miktara çekebiliyorlar. Bugün bir çok üniversitede rektörlerin aylık 25 bin liraya varan pay aldıkları biliniyor.

Rektöre aslan payı

Fiili bir çalışma karşılığında verilmesi gereken döner sermayeden gerçekte rektörlerin pay alıp alamayacakları bile tartışmalı. Ancak üniversite yönetim kuruluna giren herkes, yine kendilerinin aldıkları bir kararla döner sermayeden pay alabiliyorlar. Tıp fakültesi hastanelerinde bir rektör, 420 milyon lira döner sermaye payı alan bir hemşireden 50 kat daha fazla pay alabilmekte bu ise çalışanlarca huzursuzluğun başlıca nedenleri arasında. Yüksek Öğrenim Kanunu'nun "Üniversitelerin Uygulama Alanına Yardımı" başlıklı 37.maddesinde yükseköğretim kurumları dışındaki kuruluş veya kişilerce, üniversite içinde veya hizmetin gerektirdiği yerde, üniversiteler ve bağlı birimlerden istenecek bilimsel görüş, proje, araştırma ve benzeri hizmetler ile üniversitede ve üniversiteye bağlı kurumlarda, hasta muayene ve tedavisi ve bunlarla ilgili tahliller ve araştırmalar üniversite yönetim kurulunca kabul edilecek esaslara bağlı olmak üzere yapılabiliyor.

Ellerinde sınırsız yetki var

Bu hususta alınacak ücretler ilgili yükseköğretim kurumunun döner sermayesine gelir kaydediliyor. Bu gelirler rektörün oluşturduğu yönetim kurulu kararı ve yine rektörün onayı ile kullanılabiliyor. Rektörlerin üniversiteleri demokratik bir biçimde yönetim kurulları ile yönettiği düşünülür. Oysa 2547 sayılı YÖK Kanunu'ndan sınırsız destek alan rektörlerin ellerinde sınırsız bir cezalandırma yetkisi vardır ve bir rektör kendisiyle paralel düşünmeyen bir bilim adamına bilimsel özerklik(!) çerçevesinde farklı yöntemlerle bu yetkiyi kullanabilir. Rektörlerin hep tartışılan ve cezalandırma olarak nitelenen uygulamalarından öne çıkanlar:

  • Akademik ünvan vermemek
  • Öğretim görevlisi kadrosunu yenilememek
  • Üniversitenin ücra bir köşesine görevlendirme yoluyla sürgün
  • YÖK aracılığıyla Türkiye'nin öteki ucuna görevlendirme (sürgün)
  • İntihal soruşturması açmak
  • Disiplin soruşturması ile cezalandırma

kaynak: yenişafak/ajanslar

Editör: TE Bilisim