Kamuda TİS süreci devam ederken, sağlık emekçileri ise bu süreci ağır çalışma koşulları ve tükenmişlikle geçiriyor. Ne çalışma koşullarından ne de yaşamlarından memnun olan emekçiler, artık kamuda çalışmanın bir avantaj olmadığını ifade ediyor.

Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ortopedi servisinde asistanlık yapan bir sağlık çalışanı “TİS’e dair hastanede çok bir tartışma olmuyor. Ben de bilmiyordum mesela şu an TİS görüşmelerinin sürdüğünü. Kaç önermişler, hangi sendika nasıl tavır almış; bilmiyorum açıkçası. Çevremde de konuşan eden kimse görmedim bunlarla alakalı” diyor. Sağlık emekçisi bunun nedenini şu şekilde anlatıyor: “Kamudaki sağlık çalışanlarında genel bir umutsuzluk ve bıkkınlık var bana kalırsa. Öyle bir hale gelmiş ki artık, çözüm olabilecek her şeyden uzak. Kafasında bitirmiş yani burayı. Herkes kamudan kurtulma derdinde. Herkes ya özele geçme ya da bir şekilde yurt dışına taşınıp orada yaşama derdinde. Yani benim açımdan da böyle bu durum. Kamu bana bir şey vadetmiyor çünkü. Gördüğüm de bu açıkçası. Kimle konuşsam kamudan uzaklaşma peşinde. Varsa çok idealist olan çalışanlar, anca onlar burada kalmaya razılar. Onlar da rahatsız olmadıklarından değil. Onların da geçim sıkıntısı, çalışma koşullarının zorluğu bizden aşağıda değil. Devlette çalışmayı gözlerinde yücelttikleri için.”

"BAZEN 40 SAAT ÇALIŞIYORUZ"

Konu hastane içerisindeki çalışma koşullarının zorluğuna gelince bir başka ortopedi asistanı da sohbete dahil oluyor: “Normal bir çalışan der ki ‘Ben günde şu kadar saat çalışıyorum’, bizde öyle bir şey yok. ‘Günde’ diyemiyoruz. 36 saat çalışıyoruz çünkü. Hatta bazen 40 saat. 36 saat çalışıp bir gün dinlenme gibi bir şey de yok. 36 saat çalışıyoruz, 7-8 saat boşluk sadece. Çalışma saatlerinin böyle olmasında pandeminin de etkisi yok. Pandemiden önce de böyleydi. Hastane yeni yapıldı çünkü. Hasta, yatak kapasitesi çok arttı. Ama personel sayısı aynı oranda artmadı. Sorunun kaynağı biraz da burası.”

"SESSİZ KALMAZSAK OLUR"

Yaşanan bu türden sıkıntıların çözümüne dair kendi önerilerini sorduğumuzda içlerinden biri şunları söylüyor: “Sendikaların bir çalışması olduğunu görmüyorum. İsimlerini duyduğum, birilerinin sendikacı olup da bazı işlere koşturduğunu gördüğüm oluyor. Ama ne yapıyorlar, nasıl yapıyorlar; onu bilmiyorum. Çözüm ihtimalini kafamızda elemiş gibiyiz şu an ama çözümü olsa da sağlık çalışanlarının bu konularla biraz ilgilenmesiyle olur. Sessiz kalmadan, gövde gösterisi yapmasıyla olur. Greve çıkılsa mesela, şu hastanenin bahçesinde eylem yapılsa belki daha farklı olur. Gerçi neredeyse her gün bir arkadaşımız hasta yakını tarafından şiddet görüyor. Biz iş bıraksak, hasta yakınları gelir yine şiddet uygular. Ondan da koruyamazlar bizi. Bunca zamandır koruyamadılar zaten, yine koruyamazlar. Hastanedeki çalışma koşullarının bir diğer zorluğu da bu işte. Şiddet de çok yaşanıyor.”

Fizyoterapi bölümünden bir sağlık emekçisi de “Sağlık çalışanının bir sürü talebi var. Say say bitmez. Ekonomisi, çalışma saatleri, personel eksikliği… Hepsi de haklı talepler. Çalışan bir cerrah değilse, devlette kazandığıyla rahat rahat geçinen bir sağlık personeli neredeyse yoktur. Herkesin sıkıntısı var. Çalıştığımız saatler belli değil. Eve geldiğim, evden çıktığım saat belli değil. Ama bu iş böyle ‘Benim talebim bu’ demekle olacak iş de değil. Sorsak herkes sayıyor talebini ama saymakla yetiniyor, bir şey yaptığı yok. Bir şey yapmak gerek. Biz bir şey yapmadıkça hükümetin bize bir şey vereceği yok. Verecek olsa şimdiye kadar verirdi. O zaman, şuraya varıyorum: Benim için çözüm, hükumetin değişmesi. O konuda da gençlerden ümitliyim.”

Eren Yücesoy-Evrensel

Editör: TE Bilisim