Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi Heybeliada’daydı.

Şaşaalı günleri de oldu ama bahtı kara çıktı bu hastanenin.

Adı her geçtiğinde Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanındaki etkileyici hüzün gelir aklıma.

Zaten hikâyesi de romandaki gencin acıklı hikâyesine çok benzer.
 

*

Talihsiz hastanenin serüvenini kısaca özetliyorum:

*

1924 yılında kuruldu. Yani Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra... 16 yatak kapasitesine sahipti. Verem hastalarına hizmet veriyordu. 1940’lı yıllarda ilave bir bina daha yapıldı. Daha sonra başka binalar... 1980’e kadar mükemmel bir şifa merkezi olarak hizmet verdi. Kötü günler, 12 Eylül’le birlikte başladı. Hastaneye devlet desteği kesildi ve hastane için çöküş süreci başladı. Masraflar karşılanamıyor, personel maaşı ödenemiyordu. En büyük darbe ise 1999 depreminde geldi. Depremde binalar ağır hasar aldı. 2001’de bir restorasyondan gördü ama bu restorasyon da pek işe yaramadı. 2005’te “Denizyoluyla ulaşım zor” ve “Yeterli hasta yok” denilerek kapatıldı. Hastane kapatılınca bina harabeye döndü. 2009’da ise yandı ya da yakıldı.

*

İşte bu talihsiz hastanenin arazisi, Diyanet’e devredilmiş. Dün bütün gün bu konu konuşuldu Türkiye’de.

*

Buradan başta Sağlık Bakanlığı yetkilileri olmak üzere tüm yetkililere bir öneride bulunmak istiyorum:

*

Pandemi illetiyle mücadele ettiğimiz şu günlerde o araziye mükemmel bir pandemi hastanesi yapılamaz mı?

Böyle bir hastaneyle...

Cumhuriyet’in ilk veremle savaş hastanesinin yeniden yaşam bulması sağlansa güzel olmaz mı? Çam ağaçlarıyla çevrili arazinin iklim koşullarının sağlık için değerlendirilmesi şahane olmaz mı?

*

Ece Ayhan’ın da bir süre bu hastanede tedavi gördüğü gerçeğini göz önünde bulundurarak Ece Ayhan gibi sesleniyorum:

Bunu bir düşünün abiler!

Ahmet Hakan-Hürriyet

Editör: TE Bilisim