buyuksivas.com'dan Tacettin Kepenek’in “”Acilin” Acelesi Olmayınca!” isimli köşe yazısı;

Dün, çekilmez hale gelen mide ağrılarım için,internetten randevu alarak Numune Hastanesi ek binaya gittim. 15-20 dakika bekledikten sonra içeri girdim.

Kapı üstünde ki ekrana bakılırsa, doktor bana gelinceye kadar tam 128 hastaya bakmış. İçeri girince, hemen Türk usulü zorunlu klasik muayene metodu başladı, giriş çıkış 4 dakika 20 saniye. Allah´tan doktor hanım güler yüzü idi, strese girmeme fırsat vermedi.

Ultrason çekinmem istendi, yan binada dediler. Dediklere yere gittim. Orada görevli olan bayan, elime bir kâğıt verdi, 4 Şubat 2020 sabah saat 10´da gel,kâğıdı. İyide daha 20 gün var, bir yanlışlık olmasın dedim. Gayet rahat bir ifade ile yooo dedi, 4 Şubat 2020.

Bu nasıl iş yahu? Benim rahatsızlığımın teşhisi ve tedavisi buna göre yapılacaksa 20 gün nasıl geçecek, 20 gün ağrıdan kıvranacak mıyım? Ya da daha kötü bir şey varsa, ne olacak?

Hastanelerde, uzun zamandır malzeme yokluğunu, cihazlardan kaynaklı sıkıntıları ve basiretsiz idarecileri duyuyorduk ama yine de her şeyi iş başa düşünce anlıyoruz.Ultrason 20 gün, endoskopi 30 gün, tomografi 60 gün, stent yok, biyopsi iğnesi yok, eldiven yok… Yok, oğlu yok… Bu meseleler, artık çığırından çıkmış gibi görünüyor.

Aynı geçtiğimiz hafta Gültekin Türkmenoğlu´nun üniversite hastanesinde hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan vaka gibi! Hastane bu konuda basın açıklaması yapmış, açıklamada özür filan olmadığı gibi sadece savunma var. Savunmada “…hasta gece saatlerinde gelmiş ve aynı gece vefat etmiştir. Dolayısıyla hasta için herhangi bir satın alma işlemi talebi yapılmamıştır. …Sık kullanılanların dışında ve her ebatta malzemenin bulundurulması söz konusu değildir.” deniyor.

Yani hastane açıklamada özetle şunu diyor. “Rahmetli, hastalık geçmişinden dolayı sabıkalıdır ve ayrıca cumartesi gece yarısı acile gelerek önemli hata yapmıştır, biz bu tarz müdahaleleri günler öncesinden malzeme tedarik ederek yapabiliyoruz yoksa ameliyattan kaçtığımız falan yok hatta yılda 31.211 adet ameliyat yapmışlığımız bile var” .

Yalnız yazılı açıklamada eksik olan birkaç şey var. Mesela hastanenin medikal tedarikçilere milyonlarca lira borcu var, demeyi unutmuşsunuz. (Hatta geçen hafta benim bir yakınımdan dolayı şahit olduğum bir olay vardı.)Hastanede biyopsi iğnesi olmadığından on gün biyopsi yapamadık demeyi de unutmuşsunuz. Bu ve buna benzer o kadar çok olay var ki, neyin savunmasını yapıyorsunuzanlamadım.

Araştırma ve uygulama hastanesini idare edenler, stokta mal tutmanın külfetine katlanamayan Yahudi tüccar gibiler. Yahu kardeşim, o stent tipi için yüz çeşit olasılık varsa yüzünü de bulundurmak zorunda olduğunuzu akıl edemiyor musunuz? Acil gelen hasta bekleyecekmiş, onlarda sipariş vereceklermiş, malzeme gelecekmiş, uygulamaları böyle imiş. İnşallah siz veya sizin ailelerinizden birisi acilolarak anevrizma ve diseksiyon durumunda ve hafta sonu gece saatlerinde hastaneye düşmezsiniz…

Bu sağlık skandalını, “takdiri ilahiye bağlama çaresizliğini”yaşamamız, bir mecburiyet gibi görünse de, tedbirini almakla görevli olanlara, bunların hesabını tek tek sormakbu şehrin insanları üzerine artık farzdır.Eğer bunların hesabını bu gün sormazsanız, yarın sizin de, bizim de başımıza gelmesi kaçınılmazdır.

Bu olay özelde ve genel olarak sağlık sisteminde, iktidar milletvekillerinin, rektörün, il sağlık müdürünün, hastane başhekimlerinin aslındahiçbir sorumluluklarının olmadığınıama her yerde yetkiliymiş gibi göründüklerini ve en önemlisibu makamların layığı olmadıklarını, toplum olarak görmüş olduk.

Sivas´ta sağlık sistemi ve hastaneişletmeleri idari anlamdaçökmüş durumdadır. Durum acil müdahale gerektirdiği halde “Acil, acelesi yok havasındadır.” Her şeyin illa kendi başınıza gelmesini beklerseniz, çok geç kalabilirsiniz…


Editör: TE Bilisim