Polis Akademisi Başkanlığınca hazırlanan raporda, Türkiye'nin yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı başarılı mücadelesinde ön safta yer alan Türk sağlık çalışanlarının, salgın sonrası gelismis ülkeler tarafından yüksek ücret ve uygun fırsatlar sunularak çekilmeye çalısılabileceği uyarısı yapıldı.

Salgının uluslararası düzeydeki muhtemel sosyoekonomik ve siyasal etkilerinin ele alındığı "Kovid-19 Salgını ve Sonrası Uluslararası Siyasette Süreklilik ve Degisimler" başlıklı raporda, Kovid-19'un, ABD-Çin rekabetine, Avrupa Birliği'nin (AB) yapısı ile Türkiye ve bölgeye etkilerine ilişkin değerlendirmelere yer verildi.

Kovid-19'un, askeri ve ekonomik düzeyde en büyük iki devlet olan ABD ve Çin'in içinde bulundukları rekabette geleneksel olmayan yeni bir kriz sürecinin baslamasına ortam hazırladığı belirtilen raporda, her iki devletin de Kovid-19'u birbirlerine karsı propaganda aracı olarak kullandıklarına işaret edildi.

Raporda, ABD ve Çin'in, virüse karsı tedavi üretim sürecinde Ar-Ge faaliyet ve bütçelerinde hızlı bir artısa gitmesiyle teknolojik yarısın hızlandığı aktarılarak, bu gelismelerin, mevcut tartısmaların sürdürüldügü yeni bir soguk savas baslangıcını da tetikleyici niteliklere sahip göründüğü kaydedildi.

- "AB, degerler ailesi olmaktan ziyade rasyonel çıkar birligi olarak göründü"

Salgınla mücadele sürecinde uluslararası örgütlerin sessizligi ve yetersizliginin, bu kurumlara olan güveni sarstığı ve varlıklarının sorgulanmasına yol açtığı belirtilen raporda, AB'nin de bu süreçten en agır hasarı alan uluslararası aktörlerden biri olacagı düşüncesinin yaygın, kabul gören görüsler arasında olduğu bildirildi.

Raporda, şunlar kaydedildi:

"Avrupa Birligi'nin 'hukukun üstünlügü' ve 'demokrasi' gibi temel degerleriyle çelisir biçimde sınırların kapatılması, tıbbi ekipman dolasımını içeren ticari faaliyetlerin askıya alınması, hatta dısarıdan siparis edilen tıbbi ürünlere hedef ülkeye ulasmadan, diger üyeler tarafından el konulması gibi kalıcı iz bırakabilecek yollara basvurulabilmistir. Bu gelismeler, AB'nin bir degerler ailesi olmaktan ziyade, tipik uluslararası örgütlerde oldugu gibi rasyonel çıkar birligi oldugunu göstermistir. AB'nin en çok ihtiyaç duyulan dönemde dahi etkisiz kalması, üye ülkelerin süreçte yalnız bırakılması ve dayanısma gösterilememesi, salgın sonrasında üye ülkelerin daha çok tek taraflı politikalara yönelmesini beraberinde getirme potansiyeli tasımaktadır. Bu durumun, AB bünyesinde zaman zaman gündeme tasınan mesruiyet krizini daha da derinlestirebilecegini söyleyebiliriz."

- "Türkiye Kovid-19 sonrası dünyanın önemli ülkelerinden biri olabilir"

Dünyada önemli ülkeler yardım talebinde bulunurken Türkiye'nin tedarikçi ülke olarak ortaya çıkmasının kamu diplomasisi açısından yararlı olduğu aktarılan raporda, Türkiye'nin 50'den fazla ülkeye tıbbi malzeme yardımında bulunduğu anımsatıldı.

AB'nin gevsemesi, iç gerilimler ve çekismeler yasamasının, Türkiye'yi bölgesel bir güç olarak daha da ileriye tasıyabileceği tespitinde bulunulan raporda, bundan sonraki süreçte Türkiye'nin, salgınla mücadelesini basarıyla yönetmeye devam ederken, basta bölge ülkeleri olmak üzere gelen talepleri karsılamayı sürdürebilmesi halinde Kovid-19 sonrası dünyanın önemli ülkelerinden biri olarak yerini alacağı ifade edildi.

Salgının, Orta Dogu'ya yansımalarına değinilen raporda, oldukça zayıf ve halkına hizmet konusunda basarısız olan devletlerin "çökmüs devlet" statüsüne geldiği, bölgedeki göç olgusuna pandemiyle birlikte saglık boyutunun dahil olduğu, salgınla mücadeleye yogunlasan İran yönetiminin, salgın kontrol altına alınamadıgı sürece, bölgedeki vekalet savaslarına ilgisini devam ettirmeyeceği tespitleri yapıldı.

Raporda, Orta Doğu'ya ilişkin şu uyarılarda bulunuldu:

"Orta Dogu'daki iç savaslarda yer alan gruplara gerek ideolojik sempati, maddi çıkar beklentisi gerekse çesitli ülkelerin yönlendirmesi neticesi farklı ülkelerden çok sayıda yabancı savasçı katılımı söz konusu olmustur. Bu kisiler kontrolsüz ve saglıksız sartlarda bulunmaktadır. Salgın göreceli olarak kontrol altına alındıktan ve ülkelerine dönme sartları olustuktan sonra söz konusu yabancı savasçıların, transit ülke olarak kullanmaları muhtemel olan ülkemiz için salgında ikinci bir yayılma dalgasına neden olmaları riski vardır. Bu tür geçislerin de sınırda tespit edilmesi ve yakalanması ülkemiz için diger açılardan oldugu kadar salgın sonrasında saglık boyutuyla da önemli hale gelmistir."

- Türkiye açısından Kovid-19'un tehdit ve fırsatları

Salgını kendi imkanlarıyla kontrol altına almaya çalısan devletler için salgın sonrası dönemde, uluslararası mekanizmalara güvenmekten ziyade kendi kendilerine yetme davranısının daha rasyonel bir seçenek olarak belirmesinin ihtimal dahilinde olduğuna işaret edilen raporda, Türk dıs politikasının kurumsal güvenlik garantilerine gereginden fazla yaslanmaması ve kırılgan ittifaklar sistemine hazırlıklı olması gerektiği belirtildi.

Kovid-19 sürecinin, Türk dıs politikası açısından ortaya çıkardığı diğer fırsat ve tehditler şöyle sıralandı:

"Türkiye, salgın ile mücadele sürecini basarılı bir sekilde yönetmektedir. Basarıda, gelismis teçhizat ve altyapıyla donatılmıs saglık sistemi ve iyi egitim almıs tecrübeli saglık personelinin kalitesi belirleyici olmaktadır. Dikkat çeken basarılı tecrübe neticesinde, salgın sonrasında Avrupa basta olmak üzere gelismis ülkeler, Türk saglık çalısanlarını yüksek ücretler ve uygun fırsatlar sunarak çekmeye çalısabilirler. Saglık güvenliginde yakalanan basarılı konumun korunabilmesi için saglık sektöründe is gücünü tutabilecek önlemlerin alınması ihtiyacı dogabilir.

Türkiye'nin salgınla mücadele kapsamındaki dıs yardımlara devam etmesi yerinde olacaktır. Devletlerin salgınla mücadelede yalnız kaldıgı bu dönemde, yapılan yardımlar önemli yumusak güç araçlarına dönüsebilir.

Salgın kapsamında AB kurumlarıyla sorunlar yasayan Italya, Ispanya basta olmak üzere AB ülkeleriyle salgın diplomasisi yoluyla iliskilerin gelistirilmesi önemlidir çünkü bu durum ilerleyen dönemlerde Avrupa ile iliskiler ve Dogu Akdeniz jeopolitigi minvalinde Türk dıs politikasının hareket alanını genisletebilir.

Gıda üretimi ve tedariki meselesinin stratejik bir mesele olarak ele alınması, Türkiye'ye gelecekte siyasi ve iktisadi yararlar saglayacaktır.

Türkiye'nin etrafında olusacak basarısız devletlerdeki otorite boslugunun terör örgütlerince fırsata çevrilme riski mevcuttur. Böyle bir gelismeye yönelik simdiden önleyici planlamalar yapılması gerekmektedir."

Editör: TE Bilisim