Türkiye’de sağlıkta şiddet giderek tırmanıyor. Hemen her gün sağlık emekçilerine yönelik taşlı, sopalı, silahlı ve artık cinayete teşebbüs boyutuna varan saldırı haberleri basına yansıyor. Çalıştıkları sağlık kurumlarında emekçileri koruyacak önlemler alınmıyor. Etkin bir sağlıkta şiddet yasası da yok… İktidar, mevcut yasayı sağlık emekçisinin talepleri doğrultusunda yenilemeye yanaşmadığı gibi açılan davalar genellikle cezasızlıkla sonuçlanıyor.

Sağlık örgütlerinin verilerine göre sağlık emekçilerinin yüzde 67’si meslek yaşamı boyunca en az bir kez saldırıya uğradı. Acil servis çalışanlarının ise yüzde 38’i 10 kez ve üzerinde şiddete maruz kaldıklarını söylüyor. Sağlık Bakanlığının 2012’de başlattığı Beyaz Kod uygulamasına 2021’e kadar, 9 yılda tam 110 bin 475 şiddet vakası bildirildi.

Peki, giderek artan bu şiddetin nedeni ya da nedenleri ne? Dosyamızda görüşlerini okuyacağınız sağlıkçılar, temelde sistemden kaynaklı sorunların sistemin mağduru olan sağlık emekçilerini vurduğunda hemfikir. ‘Sağlıkta dönüşüm’ programıyla hızlanan özelleştirme ve piyasalaştırma politikaları, koruyucu sağlık hizmetlerini yok ederken tedavi edici hizmetleri öne çıkardı. Bunun sonucu olarak hastaneler dolup taşarken zaten az olan sağlık çalışanı sayısı artan ihtiyaçlar karşısında iyice yetersiz kaldı.

SAĞLIKÇI SAYISINDA SONLARDAYIZ

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre Türkiye, 100 bin kişiye düşen 193 doktorla 42 ülke arasında 41. sırada. Yunanistan’da 100 bin kişiye 607, Rusya’da 404, Romanya’da 293 doktor düşüyor. Hemşire sayısında da durum farklı değil. Türkiye’de 1000 kişi başına 2.4 hemşire düşerken, OECD ülkelerinde 1000 kişi başına düşen hemşire sayısı 8.8. Yani Türkiye’de bir hemşire aslında 4 kişinin yapması gereken işi tek başına yapıyor.

Personel sayısı bu derece yetersizken sağlık kurumlarına yapılan başvuru ise rekor düzeyde. 2019’da hastanelere başvuranların sayısı 667 milyon 824 bin 46, yani nüfusun 10 katından fazla. Bu başvuruların 150 milyonu acil servislerde karşılanmış.

İki yıldır süren kovid-19 pandemisiyle birlikte sorunlar katlanarak büyürken sağlık emekçisi kelimenin tam anlamıyla tükenmiş durumda. Sistemin bütün yükü omuzlarındayken sağlık hizmeti vermeye çalışan emekçiler, bir de hasta ve hasta yakınlarının şiddetiyle karşılaşıyor. Sağlık emekçilerinin eylemlerinde sıkça dile getirdiği gibi; ‘sağlıkta dönüşüm’ şiddetle sürüyor, sağlık emekçisinin canı pahasına sürdürülüyor!

Dosyamızın ilk günkü konukları, şiddeti bizzat yaşamış ve yakın tanıklık etmiş, bu yüzden hayatları altüst olan sağlık emekçileri. Söz onlarda…

UĞRADIĞI ŞİDDETİN ARDINDAN DOKTORLUĞU BIRAKAN ERTAN İSKENDER: SALDIRIDAN SONRA BİLE ÖNLEM ALINMADI, BÖYLE DEVAM EDEMEZDİM

Tarih 27 Mayıs 2021. Takvim yapraklarındaki o gün Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli Doktor Ertan İskender için hem kabus hem de hayatının adeta dönüm noktası oldu. Hastasının bıçaklı saldırısıyla elinden ve sırtından yaralanan Ortopedi Doktoru İskender, hayatta kaldı ama “Artık hekimlik yapamam” diyerek mesleğini bıraktı. Mesleği bırakmasının tek nedeninin saldırı olmadığını belirten Dr. İskender, “Bu saldırıya rağmen ne çalışma koşulları değişti ne de hastane yönetimi gerekli önlemleri aldı. Ben de istifa kararı aldım. Meslektaşlarım ve ben bu kadar değersiz değiliz” diyor.  

"ESKİDEN MESLEĞİMİZİN DEĞERİ VARDI"

Ailesinin de yönlendirmesiyle çocukluktan itibaren hekim olmak istediğini söyleyen İskender, “Doktor olmanın halkın gözünde değerli olduğu bir dönemde bu mesleği seçtim. 2010’da tıp fakültesini kazandığımda hem bu heyecanı duyuyordum hem de cerrah olarak insanların hayatına etki edeceğimi düşünüyordum” diyor. Mezun olunca 1 yıl acil hekimliği yapmış. 2018’de Tıpta Uzmanlık Sınavına (TUS) kazanarak, istediği şehir ve branşta, yani ortopedide uzman hekim olarak çalışmaya başlamış. “O zaman da doktorların ekonomik koşulları, mesleğin itibarı çok iyi değildi. Hatta asistanlar arasında yurt dışına gitmek için yabancı dil çalışanlar azımsanmayacak sayıdaydı. Ama ben biraz da idealist olduğum için belki bu sorunları çok önemsemiyordum” diye anlatıyor.

"SERVİSE YARDIM İÇİN İNMİŞTİM"

Uzman olunca asistanlık sistemindeki yanlışları değiştireceğine dair kendisine söz veren İskender, “Bunu yaptım da… Poliklinik yoğunluğu az sayıda asistan doktor üzerine yıkılıyordu, bu yükü azaltmak için uğraştım, onlara yardımcı olmaya çalıştım” diyor. Zaten bu çaba içerisindeyken saldırıya uğramış: “Saldırıya uğradığım gün ameliyattan çıkmıştım. Normalde ameliyat sonrası uzman hekim olarak polikliniğe uğrama zorunluluğum yoktu ama asistanlara yardım için servise inmiştim. Sisteme göre o hastayı görmesem de olurdu, ama ben bunu yapmadım.” Saldırıyı yapan hastasıyla da ailesiyle de iyi bir ilişki kurduğunu belirten İskender, “Sosyal medyada ‘Doktor kim bilir ne yaptı da saldırdılar’ diyenler oldu. Bu tür yorumlar insanı daha çok üzüyor. Bu tepkiye benim de tepkim var” diyor.

"BEN BU KADAR DEĞERSİZ DEĞİLİM"

Şu anda bir ilaç firmasında çalışan Doktor İskender, hayalindeki meslek olan doktorluğu sadece yaşadığı saldırı nedeniyle bırakmadığının altını çiziyor: “Bu saldırıları yaratan koşulların ortadan kalkmadığını gördüm. Saldırı sonrası bıçaklandığım serviste herhangi bir güvenlik önlemi alınmadı. Ne çalışma koşullarımız iyileşti ne de sistemden kaynaklı gerginlik yaratan hastanelerdeki kalabalıklar ve kuyruklar azaltıldı. Koşulları düzeltmeye yönelik adım dahi atılmadı. Zaten basına yansıtılmasa da benden sonra acilde iki hekim arkadaşım daha saldırıya uğradı. Ben şahsen bu kadar değersiz değilim. Bunca yıl okuyup, çalışıp bu şiddete maruz kalmak istemiyorum. Bu nedenle bıraktım mesleğimi. Çünkü hayatımı riske atamam…”

HALK SAĞLIĞI DA ETKİLENİYOR

Sağlıkta artan şiddet olaylarının sistemden kaynaklı olduğunu dile getiren İskender, devletin yıllarca okuttuğu, yatırım yaptığı, yetiştirdiği doktorların değerini bilmesi gerektiğini ifade ediyor. “Bizi korumak yerine halkın gözünde değersizleştirdiler. İnsan maddi ve manevi tatmin için çalışır. Artık Türkiye’de bizim mesleğimizde bu ikisi de kalmadı. Bizleri ‘emir kulu’ gibi gösterip mesleğimizi ve bizleri hedef haline getirdiler” diyen İskender, yurt dışına giden ve gitmek isteyen doktorların sayısındaki artışa dikkat çekerek, uyarıyor: “En iyi olanlar yurt dışına dışına gidiyor. Bugün sağlımızı emanet ettiğimiz değerli hocalarımız var. Yarın bunları da bulamayacağız. Bunun halk sağlığını olumsuz olarak etkileyeceğini şimdiden görmeliyiz.”

DOKTOR ANNEDEN CEZALARIN YETERSİZLİĞİNE TEPKİ: ARTIK KADİR DE YURT DIŞINA GİTMEK İSTİYOR

Doktor Kadir Songür, 2019’da İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde asistan olarak çalışırken hastasının jiletli saldırısı sonucu boğazından yaralandı. Şans eseri hayatta kaldı. Annesi, babası ve dayısı doktor olan Kadir Songür’ün annesi Nergis Songür ile konuşuyoruz sağlıkta şiddeti ve yaşadıklarını.

“Kadir çocukken izin günlerinde elinden tutup yoğun bakımdaki hastamı görmeye giderdim. Evde neredeyse tüm konuşmalarımız hekimlik üzerine olurdu. Hastalarımızı hayata döndürdüğümüzdeki sevincimizi Kadir de gördü” diye anlatan anne Songür, belki de bu yüzden Kadir’in ilkokuldan itibaren hep hekim olmak istediğini aktarıyor.

KUYRUĞUN SORUMLUSU HEKİM SANIYORLAR

Nergis Songür, oğlu Kadir’in yaşadığı saldırıdan sonra artık çalışmak istememiş ve genç yaşta hekimliği bırakmış. Sağlıkta şiddetin hekimliğe ilk başladığı dönemlerde bu kadar çok olmadığına, özellikle son yıllarda tırmandığına dikkat çeken Songür’e, bu artışın nedenini soruyoruz. İnsanların birbirine saygı ve tahammülü kalmadığını belirterek ekliyor: “Ama en önemlisi sağlık sisteminin kendisi. Hasta kuyrukta bekliyor bunun sorumlusu hekim sanıyor. Eskiden hekimler bir kağıtla tüm işlemleri hallederken şimdi bilgisayara girmeden, onay almadan hiçbir işlem yapılmıyor. Sistemden kaynaklanan sıkıntıların nedeni biz olmasak da hastalar biziz sanıyor.”   

GENÇ HEKİMLER ÜLKEDE KALMAK İSTEMİYOR

Yaşadığı saldırıdan sonra Kadir’in de hekimliğe devam etmek istemeyeceğini düşünerek bir hayli endişelenmiş Nergis Songür. Öyle olmamış ama Kadir de artık yurt dışına gitme planları yapmaya başlamış: “Benim oğlum ülkesini çok seven bir çocuk. Şimdiye kadar yurt dışına gideyim diye bir şey duymamıştım ağzından, ama dava sonrası artık o da gideceğini söylüyor.”

Kadir’in hekim arkadaşları da dahil binlerce genç hekimin sağlıkta şiddet, ekonomik koşulların yetersizliği, günde 100’ün üzerinde hastaya bakmak zorunda bırakılan ve nitelikli bir sağlık hizmeti de veremediği için yurt dışına gidiş planı yaptığını belirten Songür, “Ki bu hekimlerin yaptıkları ihtisaslar yurt dışında sayılmıyor. Her şeye sıfırdan başlamak pahasına gidiyorlar” diyor.

"PİŞMANIM BİLE DEMEDİ AMA CEZADA İNDİRİME GİDİLDİ"

Kadir’in yurt dışına gitme isteğini sadece yaşadığı şiddet değil, dava sonucunun da tetiklediğini belirtiyor Nergis Songür. Kamuoyunda oldukça gündem olan bu davadan sağlıkta şiddete karşı emsal bir karar çıkmasının, saldırıları caydırıcı bir karara imza atılmasının beklendiğini hatırlatıyor. “Sanık mahkeme boyunca bir kez bile pişman olduğunu dile getirmese de cezasında indirime gidildi. Bunun nedeni nedir? Bilmiyoruz. Ama bu böyle devam ettiği müddetçe sağlıkta şiddet bitmez” diyen Songür, Sağlıkta Şiddet Yasası’nın yaptırımlarıyla birlikte ivedilikle yenilenmesi gerektiğini vurguluyor.(Evrensel)

Editör: TE Bilisim