İnsan yaşamı çok kıymetlidir. Bu ülke bunun farkında değil. Biz Hindistan değiliz, Çin değiliz, ya da gelişmemiş Afrika ülkesi değiliz. Kolay harcanacak insanlar ülkesi değil burası.

Günümüz toplumlarında yaşam standartlarının ve kalitesinin yükselmesi için mevcut yönetimler ne yapabiliriz sorusunun cevabını devamlı geliştirmek için çalışırlar, çalışmalılar.

Herhalde bu çalışmalar bizim ülkemiz için söz konusu değil diye düşünüyorum. Zira canım vatanımda öyle manzaralar ve olaylarla karşılaşıyoruz ki ne zaman "artık şaşırmayacağım" desem beni şaşırtan bir şeyle karşılaşıyorum.

Bahsettiğim insan canı!

Olay şöyle başlıyor…

İstanbul'da bir hastanede yoğun bakımda çalışan bir hemşire, biyomedikal teknikeri Fatih K.'nın cebindeki kalemi bir evrak imzalamak için alıyor. Kalemi geri vermiyor.

Aralarında bir inatlaşma başlıyor. Fatih K. "Kalemi getir yoksa yoğun bakım ünitesinin oksijen bağlantısını keserim" diyor ve dediğini yapıyor. Yoğun bakımda oksijene bağlı yatan ağır hastalar varken oksijen vanalarını kapatıyor.

"Nasıl olur" demeyin anlatacağım…

Vanalar kapanınca yoğun bakımda olan hastalar havasız kalıyor dolayısıyla alarm çalmaya başlıyor. Bu esnada yoğun bakımdaki 5 hasta oksijen desteği alıyor. Vanaların kapatılması sonucu görevliler seyyar oksijen tüpleri ile hastalara müdahale ediyorlar. Bu olay sonucu 56 yaşındaki Yusuf Sanin isimli bir vatandaş ölüyor.

Olay sonrasında İstanbul Başsavcılığı tekniker hakkında "Bilinçli taksirle ölüme neden olma" suçundan dava açıyor.

Sulh cezada başlayan dava kast olduğu gerekçesi ile Ağır Ceza mahkemesine devrediliyor. Dava esnasında yoğun bakımda tedavi gören 5 hasta daha olaydan etkilenip öldüğünden şüpheleniyor. Sabah gazetesi muhabiri Dilek Yaman Demir'in haberinden öğreniyoruz ki bu 5 hastaya otopsi yapılamamış.

Mahkeme devam ediyor.

İşin ilginci benzer bir olay da Konya Meram Hastanesinde yaşanıyor.

Meram Hastanesinin COVID yoğun bakımında 14 yatak var ve bu yatakların 12'si dolu. Nefes almakta zorluk çeken hastalar yatıyor. Gece 05.00 sularında bir anda hastanenin oksijen tüpleri ile ilgili sistem alarm veriyor.

Tüm hastane çalışanları ventilatöre bağlı olan hastalara elle müdahale ediyorlar. Bu işleme de  "Ambu yapmak" deniyor. Filmlerde dizilerde gördüğünüz ambulanslarda ve ameliyatlarda sıkça yapılan elle vakumlu bir alet yardımıyla oksijen takviyesi...  Bu süreç 20-25 dakika sürüyor. Durum sakinleştikten sonra tutanak tutuluyor ve durum hastane yönetimine bildiriliyor.

İşte asıl skandal bölüm de burada başlıyor.

Oksijen sisteminde oksijen tükenmiş ve buna bağlı ölümler gerçekleşmiş. Olay nöbetçi memur defterine yazılmamış. Soruşturma açılmamış. Olaya tanık olan bazı personel basına bilgi vereceğini belirtince önce emniyete ardında Konya Cumhuriyet Savcılığına şikâyette bulunuluyor.

Savcılık olayı görevi ihmal gibi değerlendiriyor ve ön inceleme yaptırıyor. Olayın bütün delilleri ortada dururken kamu hastaneleri hizmet yetkilisi inceleme yapılmadığı iddia edildi. O raporda bile hemşirelerin ambu yaptığı yazıldı. Olay sebebi olarak ise oksijeni Ankara'dan getiren TIR'ın yolda kalması gösterildi.

Ön inceleme raporunda açıkça hastanede oksijenin tükendiği ama 8 saat boyunca başka hastanelerden getirilen tüplerle idare edildiği, oksijen eksikliği yüzünden vefat olmadığı, sadece 2 kişinin vefat ettiğini onlarında ağır COVID yüzünden öldüğü belirtiliyor.

Buna karar verenler ise Adli Tıp hekimleri değil, ölenlerin ve hastanenin kendi doktorları bu arada. Ancak raporda olay gecesi hemşirelerin ifadelerinde ventilatörlerin alarm verdiği ve hastalara elle oksijen verildiği yani ambu yapıldığı açıkça görülüyor.

İlginç bir iddia var. Bunu da dile getirmemiz lazım. Olayın gerçekleştiği yerdeki İl Sağlık Müdürü'nün yargı üzerinde bir etkisinin olduğu iddia ediliyor. Kardeşinin HSK'da görevli olduğu mevcut dosyaya bakan savcının da eski AKP İstanbul ilçe kurucu başkanı olduğu ısrarla belirtiliyor.

Hastanedeki suç bildirme yükümlülüğünü yerine getiren konuştuğum yetkililer, "Olay günü ısrarla 2 kişi vefat etti onlarda COVID'den" deseler de aslında Ankara'dan oksijen getiren TIR gelene kadar 4, toplamda 6 vefat olduğunu dile getiriyorlar.

Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davadaki ifadeleri okudum.

Tanık beyanlarında geçen bir ifadede şunlar aktarılıyor:

"Konya Şehir Hastanesinde hemşire olarak çalışıyorum. 2020 yılı temmuz ayında COVID yoğun bakımda çalışırdım. Yaklaşık 20-25 dakika kadar saat 05.00 sıralarında oksijen kesintisi oldu. Ventilatör alarm verdi. Biz hastalara ambu yaptık. Bize kesinti olacağı öncesinde haber verilmişti. Biz ambu yaparken diğer yoğun bakımdan nöbetçi doktorumuz geldi. Hastalarda sıkıntı var mı diye söyledi. Diğer yoğun bakımda hastalarda alest durumu olduğunu söyledi. Bizim hastalarımızda sıkıntı yoktu. Daha sonra oksijen geri verildi."

Anlayacağınız bir kriz durumu yaşanmış. Kimin neden nasıl öldüğünü tespit etmek bizim işimiz değil ama işi bu olanlara da engel olmuşlar.

Evinden kalkıp yedek tüp götüren yetkililer, elle müdahale edilmesini ve alarm verdiğini duymayan görmeyen yetkililer… Garip, üstü kapatılmaya çalışılan bir durum var.

İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş konu hakkında Sağlık Bakanlığının cevaplaması istemiyle soru önergesi verdi. Henüz yanıt veren olmadı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın bu gibi durumlar üzerinde hassasiyetle durduğunu biliyorum. Ancak işin içerisinde bu kadar AKP'li varken nasıl bir tavır alacak ilgiyle takip edeceğim.

Canlarının korunması için hastanelere yatan yurttaşlar ve ihmallerle can veren vatandaşlar…

Afrika ülkesi değiliz derken yanıldım sanırım.

Murat Ağırel-Yeniçağ

Editör: TE Bilisim