Gün geçmiyor ki bir sağlık personeline saldırı olmasın, bir doktor dövülmesin.

Yine birkaç gün önce Mardin Devlet Hastanesi’nde görevli bir Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı olan eşine bir saldırı oldu.

Bu saldırıdan sonra tıptaki bilim alanları içinde en sakin grup olarak bilinen endokrin camiası “Artık yeter” diyerek ayağa kalktı. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Yönetim Kurulu gazetelere tam sayfa ilan verdi.

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği “Kamuoyuna duyuru” başlığı ile verdiği ilanda şöyle diyor:

“Sağlıkta şiddet, sağlık hizmet sunumunun hemen aşamasında yaygın ve ciddi bir sorun haline dönüşmüştür. Sağlık kuruluşlarında her gün onlarca doktor ve sağlık personeli sözlü ve fiziksel şiddete uğramaktadır.

Bu sorun, bir yandan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının can güvenliğini tehdit etmekte, diğer yandan sağlık hizmetinin sunumunu engellemektedir.Sağlıkta şiddetin son kurbanı Mardin Devlet Hastanesinde görevli, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Davut Sakız ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayşe Sakız olmuştur.

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği olarak meslektaşlarımıza ve sağlık mensuplarına yapılan her türlü saldırıyı kınıyoruz.

Sağlık çalışanlarının güvenliğinin sağlanması için caydırıcı ve önleyici gerçekçi önlemlerin en kısa sürede hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

HEKİMLERİN İSYAN ETTİĞİ DÖRT KONU

Bu ilan aslında, tıp fakültesinden mezun olduğu gün Hipokrat andı ile insan hayatını kurtarmaya yemin etmiş, meslek hayatı boyunca binlerce insana şifa dağıtmış, birçok insanın hayatını kurtarmış bir doktora yapılan saldırının hüznü ve gönül kırgınlığını anlatan bir çığlık.

Bu ilanda dikkat çeken çok önemli dört ana başlık var.

Bir; sağlıkta şiddet, hizmet sunumunun her aşamasında yaygın ve ciddi sorun haline dönüşmüştür.

İki; birçoğu kayıtlara geçmeyen sözlü ve fiziksel saldırı hekimlerin can güvenliğini tehdit etmektedir.

Üç; bu sistematik saldırılar kesintisiz sağlık hizmetini aksatmaktadır.

Dört; bugüne kadar alınan önlemler yeterli ve caydırıcı olmamıştır.

Gerçekten de son zamanlarda doktora saldırının önlenmesi için alınan önlemlerin hiçbiri caydırıcı olamadı, sistematik saldırı sürüyor.

SADECE DOKTORLARIN HEDEF TAHTASI OLMASININ ARKA PLANI

Devlet kamu düzenini korumak,vatandaşlara eşit ve kesintisiz hizmet sunmak için kurallar koyar, devlet görevlileri de bu kuralları uygular.

Doktor bir kaymakam, bir savcı ya da bir polis gibi bu devletin bir görevlisi.

Kaymakam kentin yönetiminde, savcı hukuksal konularda, polis güvenliğin sağlanmasında, doktor da sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde devleti temsil eder ve kuralları uygular.

Kurallar hemen herkese sempatik gelmeyebilir. Özellikle bizim insanlarımız kuralları çok sevmez.Trafikte kemer takmayı sevmez, devlet dairesinde kuyruğa girmeyi, beklemeyi istemez, kırmızı ışıkta sabırsızdır, hemen sinirlenir, kızar.

Ama siz hiç günlük hayatta görev başındayken sinirlendiğinde ya da her tepesi attığında bir devlet memurunu, örneğin bu devletin trafik polisini döven ya da devletin savcısına ya da kaymakamına sözlü veya fiziksel saldırıda bulunduğunu, dövdüğünü duydunuz mu? Ben duymadım.

Kesinlikle doğru olanı da bu. Devlet adına görev yapan bir yetkiliye hiç kimse anlık duygu durumuna göre sinirlendiği ya da öfkelendiğinde fiziksel saldırıda bulunamamalı, saldırıyı akıllarından bile geçirememeli.

DOKTORA SALDIRAN İNSANLAR KİM?

Peki, o zaman bu ülkenin insanlarının bir bölümü neden aklına estiği, tepesi attığı zaman yine bir devlet memuru olan doktora saldırma hakkını kendinde görür?

Cevabı basit. Bu insanlar bir polise, savcıya, hakime ya da kaymakama saldırdıkları zaman başlarına ne geleceğini içgüdüsel olarak bilirler.

Ama bu saldırı bir doktora yapıldığı zaman birkaç göstermelik işlem dışında bir şey olmaz. Bir süre sonra kovuşturma biter olay kapatılır, sağlık personeli, doktor dövüldüğü ya da öldürüldüğüyle kalır.

Evet, kabul etmek gerekir ki sağlık çok hassas bir konu, ortada yaşamsal bir sorun olması nedeniyle insanlar duyarlı, çok daha çabuk kızabilir ya da kolay reaksiyon verebilir. Ama bu kimseye saldırı hakkı vermez.

Uygar bir insan gelişmiş toplumlarda itiraz ettiği, tepki duyduğu sorunu karşısındakiyle konuşarak itirazlarını anlatarak karşılıklı diyalogla çözmeye çalışır, çözemezse bir üst kuruma şikayetini yapar ve devletin hakemliğine başvurur.

Aslında bizim toplumda insanlar trafikte, mahkemede devletin diğer dairelerinde böyle bir davranışa cesaret edemiyor ama olay yeri sağlık kurumu olunca birden saldırganlaşıyor.

Saldırgan insan, aslında duygularını karşısındaki ile konuşarak ifade etme yeteneği gelişmemiş insan prototipi. Sevincini, üzüntüsünü ya da öfkesini uçlarda gelgit anaforunda içgüdüsel reaksiyonlarla yapar.

Ama yine de saldırgan insan prototipini tüm topluma mal etmek doğru değil ve bizim toplumun geleneksel yapısı zaten bu prototip insanların yetişmesine izin vermez.

Ancak “Kurtlar Vadisi” gibi diziler ortaya çıktıktan sonra toplumun normalleri değişti, bu dizilerle büyüyen yeni kuşaklar ve bunların içinden ortaya bir yığın bu protipte insan çıktı.

Bu tür ilkel prototip insanların ortak özelliği her öfkelendileri olayda kendini devlet yerine koymaları, kendine hakim, savcı ve polis rolünü biçmeleri, kendice ceza biçip şiddet uygulamaları.

Ama buna benzer her olayda şiddete başvuran insanların ruhsal durumunu biraz daha dikkatle incelersek bu grubun aslında eğitimsiz, kişilik yapıları yeterince gelişmemiş, güce tapan, zayıf karakterli ve yine en çok güçten korkan insanlar olduğu görülecektir.

Zayıf, güçsüz bir insanın karşısında aslan kesilen, saldırgan olan bu tip insanlar bir polis, jandarma gibi devletin kolluk güçleri karşısında boyun büküp el pençe divan hazırola geçer.

Doktorun silahı yok, copu yok, masasının altında kalın sopası yok. Yani ilkel prototip bu insanları kendisine saldırmaktan caydıracak hiçbir gücü yok. Bu nedenle bu türden insanlar korumasız insanlara, yani doktorlara saldırırlar.

Bu ülkede kadınlara şiddeti uygulayanlar da, çocuğa tacizde bulunanlar da hep bu aynı prototip insanlar.

Bu ilkel prototip insanlardan doktorlar gibi bu ülkenin en uzun süreli, en güç eğitim sisteminden geçmiş, hayatının yarısı gece nöbetleriyle 32 saatlik günlük mesaisi ile geçen, insanlara şifa dağıtmak için çabalayan naif insanları bu saldırılardan korumak bu devletin görevi.

TBMM BAŞKANI SAYIN MUSTAFA ŞENTOP’A ÇAĞRI

Hekimi korumak için devletin önünde iki seçenek var; ya insan hayatını kurtarmaya adamış bu doktorları silahlandıracak -ki buna önce doktorlar karşı çıkar- ya da devlet kendi doktorunu kolluk güçleriyle, mahkemeleriyle, savcıları, hakimleriyle daha ciddi koruyacak.

Devlet bunu başaramazsa doktorlar, sağlık çalışanları bu ilkel prototip insanların önünde yem olmaya devam edecek. Doktora saldırılar artarak devam edecek.

Şimdi sizlere soruyorum; doktor cinayetleri ve saldırıları artarsa bu ülkenin en yüksek puanlarıyla, en yetenekli öğrencilerini kabul eden tıp fakültelerine hangi anne ve baba çocuklarını göndermeye cesaret eder.

Bu konuda en büyük şans, toplumun önemli bölümü ve siyasi partilerin tamamı doktor saldırılarına ve cinayetlere karşı duyarlı ve tepkili olması. Sağlık Bakanlığı’nın da bu konuda yoğun çalışmaları var. Ama yeterli olmuyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başında bu konuya duyarlı hukukçu bir başkan var.

TBMM Başkanı Sn Mustafa Şentop’tan bir hekim olarak talebim Meclis’te acil olarak partilerüstü konu ile ilgili her kesimden temsilcinin katıldığı bir komisyon kurulması ve bu komisyonun da doktorlar ve sağlık personeline yönelik saldırıları inceleyerek ve etkin, kalıcı çözümler için bir an önce çalışmalara başlaması.

Sorun ülkenin bir güvenlik sorunu. Doktorların bu ülkede can güvenliği içinde çalışabileceklerini hissetmeye çok ihtiyaçları var

Editör: TE Bilisim